İstanbul Üniversitesi, Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünden Çağatay Yılmaz ile Şarkiyatçılık, Mathias Énard romanlarındaki Şark ve erken dönem modern Türk edebiyatında Fransız yazınının/yazarlarının etkisi üzerine konuştuk.
Abdullah Ezik: Arapça ve Farsça da bilen Mathias Énard, çağdaş Fransız edebiyatının önemli isimlerinden biri. Bununla birlikte Türkiye’de ise daha sınırlı bir okuyucu kitlesi tarafından takip ediliyor. Öncelikle Énard ve edebiyatı üzerine ana hatlarıyla neler söylersin?
Çağatay Yılmaz: Öncelikle tekrardan “Ben Buradan Okuyorum” ekibine beni davet ettiği için çok teşekkür ederim. Evet, benim tezim Mathias Énard’ın yapıtlarında Şarkiyatçılık üzerine. Mathias Énard genç bir yazar, 50 yaşında ve şu ana kadar Türkçe’ye 4 kitabı çevrildi. 3 kitabının çevirisi Ebru Erbaş tarafından yapıldı. 1 kitabının çevirisi de Aysel Bora tarafından yapıldı. Ben isterseniz Mathias Énard’ın yazın evrenini anlatmak isterim, kitapları üzerinden. Benim ilk okuduğum kitabı Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara. Genelde onun yapıtlarında kurgu arka planda tarihsel bir gerçeklikle ilerler, bu kitap da bunun güzel bir örneği. Çok çalışkan bir yazar. Yazacağı romanların konusunu çok derinlemesine araştıran bir yazar. Bu kitapta da Michalengelo’nun, 2. Beyazıt’ın, Leonardo Da Vinci’nin sunduğu Haliç Köprüsü’ne yapılacak bir projenin reddi üzerine Michelangelo’nun İstanbul’a davet edilmesini anlatılıyor. Anlatı tekniği açısından oldukça dikkat çekici. Mathias Énard roman için İstanbul’a gelip Topkapı Sarayı Arşivi’nde araştırma yapmıştır.
Daha sonra benim de üzerine çalıştığım, kurgusu şarkiyatçılık üzerine olan Pusula romanı geliyor. Sayın Ebru Erbaş bu romanın çevirisiyle de ödül aldı yakın zamanda. Bu roman Avusturyalı bir müzisyenin Franz Ritter’in oryantalizm üzerine araştırma yapan Sarah’ya duyduğu aşk üzerinden bir oryantalizm tarihi niteliğinde ele alınmış bir roman. Viyana’dan doğuya uzanan bir anlatı.
Mıntıka adlı romanı ise, Akdeniz havzasında bir casusun hayatını anlatıyor. Fas ve Cezayir topraklarında yaşanan siyasi olayları ele alarak yine tarihsel arka planlı bir kurgu. Anlatı tek cümleden oluşuyor ve noktalama işareti yok. Çevirisi çok zor olmasına rağmen oldukça nitelikli bir çeviri yapmış sayın Ebru Erbaş.
Türkçe’ye kazandırılan bir diğer romanı ise Arap baharı döneminde geçen; Fas, Tunus, Mısır ve daha sonra İspanya’ya, oradan da Fransa’ya uzanan bir göç hikayesi. Hırsızlar Sokağı romanı yine tarihsel bir arka plana sahip.
Abdullah Ezik: Tez çalışmanda “Mathias Enard’ın yapıtında Şarkiyatçılık”a odaklanıyorsun. Şarkiyatçılık Türkiye’de de uzun yıllardır tartışılan, kökü 20. yüzyılın başlarına dek girebilen önemli bir mesele. Öncelikle Şarkiyatçılık derken sen neyi, hangi kaynakları kastediyorsun?
Çağatay Yılmaz: Araştırmaya başladığımda Énard’ın şarkiyatçılığa yaklaşımını hem hoşgörülü hem sert buldum. Tez danışmanım Prof. Dr. Nedret Kılıçeri ile birlikte katıldığımız ve Sanat Kritik’te düzenlenen, Sayın Mahmut Mutman hocamızın “Oryantalizm” atölyesinde özellikle politik söylem bağlamında Şarkiyatçılığın sınırlarını çizmiş ve bu alandaki kaynakları özetlemişti.
Anglosakson ve Fransız geleneğinin oryantalizme bakış açısı oldukça farklı. Anglosakson geleneğinde oryantalizm politik söylem üzerinden dönüyor. Biz Türkiye’de politik söylem üzerinden ilerleyen bu gelenekten besleniyoruz, yani Doğu-Batı ilişkisinden ziyade Batı-İslam karşıtlığını ele alıyoruz. Bu tabii ki biraz da Edward Said’den gelen bir bakış açısı.
Pusula’da adı geçen Sarga Moussa, Said tarzı araştırmaların Fransa’da yapılmadığını, Şarkiyatçılığın kültürel eleştiriler ve edebiyat söylemi bağlamında yapıldığını söyler. Ben de tezimde şarkiyatçılığı politik söylem üzerinden değil, Doğu-Batı ilişkisin kültürel eleştiri bağlamında edebiyat metninin içinde kalmaya çalışarak yapmaya çalışıyorum. Yine de bu noktada danışman hocama da beni oryantalizm terminolojisini öğrenebilmem için serbest bıraktığı için teşekkür ediyorum. Bu aşamada Said’in ve politik söylem etrafında şekillenen oryantal söylemin üzerine okumalar yaptım. Fakat şu noktada analizimi metne yönlendirmiş durumdayım. Nerval, Gautier, Balzac ve Flaubert gibi yazarların metinlerinde karşılaştığımız oryantalizmin anlam yerdeşliklerini tespit etmek ve yeniden tanımlanacak bir şark anlayışı edebiyatta yeniden türeyebiliyor mu, bunu politik söylem üzerinden değil edebiyat söylemi bağlamında metnin içinde kalarak incelemeye çalışıyoruz. Kısacası yeni bir Doğu imgesi mümkün mü, sorunu cevaplandırmaya çabalıyoruz.
Said, oryantalist söylemin kendisini yineleyen ve sürekli hale getiren bir söylem türü olduğunu söyler. Pusula romanı bu noktada bir oryantalizm ansiklopedisi gibidir. Nerval, Flaubert, Balzac gibi yazarların yanı sıra Doğulu yazarların kadın siyasetçilerin adlarının sıklıkla geçtiği roman oryantalist söylemi içselleştirmiş. Said’in pejoratif anlamda kullandığı kendini tekrarlayan söylem Énard için pejoratif bir kavram değil. Pusula’da yer alan isimleri bir bütün olarak oryantalizm panoraması olarak görüyorum. Çalışmamızda isimleri geçen arkeolog, siyasetçi, şair gibi farklı niteliklere sahip isimlerin de sayısal dökümünü yapmayı hedefliyoruz.
Abdullah Ezik : Énard’ın yapıtları ile Şarkiyatçılık arasında ne tür bağlar var? Tezin kapsamında ne tür buluntularla karşılaştın ve hangi konulara yoğunlaşacaksın?
Çağatay Yılmaz: Bu bağlamda Énard, gözlemlerini filtresiz aktarıyor ve diğer Fransız oryantalistler gibi Doğu-Batı ilişkisini kültürel bağlamda tutma niyetini taşıyor. Bu da onun oryantalizm görüşlerini hem hoşgörülü hem sert hale getiriyor. Kullandığı anlam evrenleri tarihsel bir oryantalizm panoraması sunuyor. Tezimde tüm bu çerçeveyi anlatıdaki uzam analizini Bertrand Westphal’in Géocritique kuramınından faydalanarak ve romanın anlatı yapısını ise Jacques Fontanille, Denis Bertrand gibi kuramcıların göstergebilim yönteminin verilerinden yararlanarak incelemeyi hedefliyorum.
Abdullah Ezik: Son bir soru olarak, 19. yüzyılda modern Türk edebiyatının oluşumunda Fransızca ve Fransız edebiyatının etkisi oldukça mühim. Sen de yakın zamanda bu dönem ile ilgili çeşitli çalışmalar yürüttün, yürütüyorsun. Son olarak, Fransız dili ve edebiyatı çalışan biri olarak, sen bu konuya, bu etkileşim ve yakın dönem çalışmalarına dair neler söylersin?
Çağatay Yılmaz: Fransız edebiyatının Türk edebiyatına etkisi bir yanda edebiyat bağlamında -tiyatro, roman vs.- diğer yanda dilbilimsel bağlamda -emprunt alıntı kelimeler- incelenebilir. Edebiyat bağlamında özellikle Türk tiyatrosunun doğuşunda Güllü Agop, Direktör Ali Bey, Ahmet Vefik Paşa çevirileriyle/adaptasyonlarıyla Moliere çok önemli bir yer tutuyor. Roman türünde ise Batı etkisi Mai ve Siyah gibi eserlerde görülebilir. Yine Fransız felsefesinin etkisi, mesela Bergson’nun zaman felsefesi Tanpınar’da görülüyor. Yine Bachelard’ın Su ve Düşler’inin etkisi Yahya Kemal’in, Tanpınar’ın eserlerinde görülüyor. Bu konuda tavsiye edebileceğim ve benim de yakın zamanda sıklıkla faydalandığım Nurdan Gürbilek’in Kör Ayna, Kayıp Şark kitabı tüm bu etkilenme aşamalarını gösteren önemli bir eser.